25 Kasım 2022

BİR ZAMANLAR BÜRNÜK KÖYÜNDE

 
             Bürnük Köyünde Bir Zamanlar......

.....1340 Rumi doğumlu babaannem Sare İNCİ' anlatırdı. " Şimdiki İl Merkezi olan Karabük henüz ondört hanelik bir köy iken, bölge insanları gibi köylülerimiz de bütün alış-verişlerini Safranboludan yaparlardıSafranbolu tüm o yörenin ticaret merkeziydi. Akşamdan hazırladıkları arpa ve buğdayları , sabah ezanları okunmadan merkeplere ve katırlara sarar, ellerinde aydınlatma aracı olarak çıra  erkenden Safranboluya varırlardı. Burada alış-verişlerini yapan köy halkımız , aldıkları ihtiyaç maddelerini yine yol arkadaşları olan hayvanlara sarıp tekrar aynı güzergahtan köyün yolunu tutar, yatsı namazı vakti köye ulaşırlardı"

.....Bürnük Köyümüzün Merkez Mahallesi olan Hocalar (Kemikler) Mahallesinin Cevizlik Mevkiinde Panayır kurulurdu. Tüm çevre köy halkı çoluk-çocuğuyla katılırdı. Panayırlar tam bir bayram havası içersinde geçerdi. Genelde yöresel kasaplar büyük ve küçükbaş hayvan keserler, köylü halkı da buradan kışlık et ve kıyma ihtiyaçlarını karşılarlardı. Bunun yanı sıra canlı hayvan satışları da olurdu. Kimi esnaflarımız giyim-kuşam getirir, bunları köylü halkımızın istifasına sunarlardı. Nadirde olsa az sayıda gelen oyuncakcılar köylü çocuklarının sevincine sevinç katardı. Bazen de Bürnük Köyü halkı komşu köylerin panayırlarına katılırdı.

...Tarlalar karasabanlarla sürülür, kağnılarla saplar(ekinler) harmanlara taşınır, yine öküzlerle çekilen düven ile saplar ezilir ve yaba adı verilen ahşap aletle tınar (sap ile tanelerinin ayırımı) savrulurdu.

.....Demir Çelik Karabük İşletmelerinin Servisi köyümüze günde üç (3) sefer yapardı. 08:00/16:00 servisleri çift yapılırdı. Son Durak olan Safranbolu'nun Çavuşlar Köyüne kadar 08:00/16:00 servisinde fabrika personeli ayakta giderdi. Öyleki Çavuşlar Köyü Köprübaşı Mahallesindeki işçi personeller, Yazıcılar Mahallesine kadar yayan gelirler ve buradan servise binerlerdi. (Köy ve mahalle sakinlerinden de olsa, fabrikanın kadrolu işçilerinin komşusu veya akrabası da olsa, tüm bunların dışında köyümüzün kendi öz halkından da olsa; fabrikanın kadrolu işçisi olmayıp, müteahhit işçisi veya taşerön firmalarının işçisi olduğu için genç delikanlılar karda-kışta, soğukta-yağmurda servislere alınmaz, şayet bir şekilde araca bindiyse eğer, yarı yollarda indirilirlerdi.)


....Bürnük Köyü İlkokulunda sabahlı - öğlenli eğitim görülürdü. Öğrenciler soğuğa ve kara kışa aldırmadan okula yayan giderler ve hatta o soğuk kış günlerinde Elikler Mahallesindeki öğrenciler eğitimlerini hiç aksatmazlardı. Bahar mevsimlerinde komşu köylerin okullarıyla anlaşıp "Ulupınara" pikniğe gidilirdi.


.....Araziler, tarlalar, bağlar, bahçeler ve yollar insan seliyle dolar taşardı. Tüm köy halkımız yaşlısıyla , genciyle, çoluğuyla ve çocuğuyla tarlalarında ve bahçelerinde toprakla uğraşarak geçimini sağlardı. Toprak köylünün en aziz dostuydu. Yollardan geçen köy halkı, toprakla güreşen insanlara "kolay gelsin"derdi. Ve böylece zor işlerden dolayı yorgun düşmüş halkımızın yorgunluğu biraz olsun giderilmiş olurdu.


....Uzun kış geceleri Köy Odalarında yaşlısı-genciyle çay sohbetleri yapılırdı. Ortada yanan kocaman odun sobasının etrafını saran köy halkı, soğuktan kızarmış ellerini ve yüzlerini oğuşturarak ısıtmaya çalışırdı. Bu sohbetlerde "körebe", "yüzük" gibi çeşitli oyunlar oynanır, hızını alamayan köy gençleri köy odasında futbol oynamaya kalkışınca odanın camları aşağıya iner ve içlerinden durumu iyi olan bir büyük ise hemen kırılan camların ölçüsünü alıp yeni camları taktırırdı.
...İçme ve kullanma suları köy çeşmelerinden karşılanırdı. Köy halkı hep beraber çeşmelere gider, doldurdukları su kaplarını yine hep beraber evlere taşırdı. Çeşmeye su doldurmaya gidecek olan genç köylü kızı mutlaka yanına bir arkadaşını alırdı. Yanında arkadaşı olmayan genç köylü kızı, tek başına çeşmeye suya gitmezdi.


.....Komşu köylerdeki düğün, dernek, mevlit ve cenazelere hep beraber yaya olarak gidilirdi. Kesinlikle uzaklığında ve havanın sıcak veya soğuk oluşundan şikayet edilmezdi. Bir gün gün öncesinden gidilecek saat kararlaştırılır, o saat geldiğinde köy halkı hep beraber yola koyulurdu. Öğle Namazı sonrası başlayan mevlit programı devam ederken, 16:00 / 24:00 vardiyasında Demir Çelik Karabük İşletmelerine işe gidecek olan personel için yemek hazırlanır ve "işe gidecek olanlar yemeğe buyursun" diye seslenilirdi


....Uzun kış gecelerinde genç kızlarımız, gaz lambalarının ışığı altında çeyizlerini hazırlar,yaşlı ninelerimiz ve babaannelerimiz, yaz mevsiminden toplanmış fasulyeleri kurumuş kabuklarından ayırırdı. Tüm bunlar olurken uygun bir yerde sabit duran gaz lambasının ışığı, odada çalışan köylülerimizin üzerlerine vurup, gölgeleri beyaz badanalı duvarlara nüksederken, çocuklar sanki gölge oyunu izlermiş gibi mutluluk içersin neşelenirlerdi.


....Ramazan ve Kurban Bayranları dört gün boyunca dolu-dolu yaşanırdı. Yedi mahallemizin altısında (Elikler Mahallesi hariç ) bayram yemekleri yenir, yaşlısıyla genciyle , köylüsüyle gurbetcisiyle sevinç içersinde sonuçlanırdı. Bazen de güreşler yapılır, güreşe merakı olanlar, kendilerini harmanların yeşil çimenlerine atardı.


.....Bayram Namazı sonrası hava müsait ise Cami Avlusunda, değilse cami içersinde halka yapılır ve tüm köylülerimiz halka yöntemini kullanarak bayramlaşırdı. Bayramlaşma sonrasında yüksek bir yere çıkan bir köylümüz - hatırlayabildiğim kadarıyla Kadı namıyla bilinen Yakup ARMUTÇU bu işi yapardı - bayram müddeti boyunca bayramlaşmanın sırasıyla hangi mahallelerde yapılacağını ilan ederdi. Köyümüzün tek bakkalı olan ve Deli Hasan olarak bilinen, aslında ismi Mehmet ÖZEN olan bakkalımız eski model jeep'i ile hemen caminin önünde şeker satardı. Satılan şekerlerden alan köylülerimiz yaya olarak evlerine dönerken, onları bekleyen mahalle çocuklarına şeker ikram etmek suretiyle gönüllerini alırdı.


.... Bazı mahallelerde yöresel kasaplar vardı. Komşulardan aldıkları büyükbaş hayvanları köyün merkezi bir yerinde keserlerdi. Etleri de köy meydanlarında mevcut olan dut ağaçlarına asarlardı. Köy halkı da bu mahalli kasapların kestiklerinden ihtiyaçlarını giderirlerdi.
....Yine uzun kış gecelerinde uzak - yakın komşular, ellerinde gaz yağıyla yanan fenerlerle birbirlerine oturmaya giderlerdi. Bu misafirlikte mısırlar patlatılır, çaylar içilirdi. Bazen de yöresel olarak ifade edilen "bandurma (bandırma )'lar yenirdi. Bandurmalar ekseriyetle kümes hayvanı olan kaz'ların yağından yapılırdı.


...Yağmurların yağmadığı veya az yağdığı halde tarlada ve bahçedeki ürünlerin iyice yetişemediği zamanlarda, çevre köylülerle birlik ve beraberlik içersinde, bölgemiz için çok kuvvetli öneme haiz olan "Ulupınarda" Yağmur Duası yapılırdı.


...Çocuk sahibi genç kadınlar, hazır bezler icat olmazdan evvelbebelerinde kullandıkları yıkanabilir bezleri, kendilerinden daha büyük köylü kadınların kazanlar kaynatarak çamaşır yıkadıkları "çamaşırlıkta" yıkamaları ne mümkün!.. Genç anneler, o kara kış gününde, o soğuk suyun şiddetine meydan okurcasına , dışarıda , hemde akan suyun ayağında ancak yıkayabilirlerdi bebelerinin bezlerini. İşte tabiki "Cennet annelerin ayağı altındadır". Anneciğim rabbim senden razı olsun. Seni cennetine koysun..(amin)


...Köyümüzün Yazıcılar Mahallesinde "Yılancık Ocağı" vardı. Hastahanelerde derdine derman bulamayan vatandaşlarımız "Yılancık Ocağına" yıkanmaya gelirlerdi. "Kadı" namıyla bilinen rahmetli Yakup ARMUTÇU ve eşi ( Kadı Karısı), gelen misafirleri ellerinde mevcut olan yılan kafası ve buna benzer şeylerle yıkarlardı. Yaz mevsiminin yaşandığı günlerde tüm köy halkı gibi rahmetli Yakup amca ve eşi de bahçeye çalışmaya gittiklerinden gelen hasta misafirler,yolu uzak olan bahçeden acele gelmeleri için mahalle çocuklarından çağırmalarını rica ederlerdi. Bazen de çocuklara bahçeye gidip çağırmalarına karşılık harçlık verirlerdi. O zamanın parasıyla her ne kadar verirlerse de mahalle çocukları o kadar mutlu olurlardı ki.


....Yazıcılar Mahallemizde Nalbantoğlu Halil Efendi (Halil ÇOLAKnalbantçılık yapardı. Bürnük Köyü ile çevre köy sakinlerinin sahip oldukları at, eşek ,katır ve bazen de koşum öküzlerinin ayaklarına nal çakardı. Namı her tarafta meşhur olmuştu. Halil Efendiden sonra çocukları birazcık devam ettirdilerse de, onların da şehire yerleşmeleri sonucu, köylünün işi görülsün babından komşuları Mustafa YAVUZ devam ettirmektedir. Zaten nal çakılacak pek pazla hayvan da kalmış değil.


....Atlarla veya katırlarla "bolbolcu"lar gelirdi. Bolbolcuların geldiği gün köy çocuklarının bayramı olurdu. Bolbolcular o günlerin seyyar bakkalıydı. Halkın ufak - tefek ihtiyaçlarını giderirlerdi. Ta ki köy çocukları, hayatlarında leblebiyi ilk defa bolbolcularda görmüşlerdir. Yanlarında zamanına göre basit oyuncaklar getirir, çocuklara yumurta karşılığında satış yaparladı. Köy halkından eskimiş naylon ayakkabı veya eskimiş yün çorap gibi şeyler alırlardı.


.....Çadırlarını köyün kenar yerlerine kuran "elekçiler" vardı. Elekçiler ekseriyetle yaz mevsimlerinde gelir, köylünün hasat mevsiminde kullanacağı "kalbur" ve "gözer" gibi buğday ve arpa ayırımı işlerinde kullanılan el aletlerinin tamirini yaparlardı. Nadir de olsa köy halkının ihtiyacı olan binek ve nakliye aracı "tek tırnaklı" hayvanların satışını yaparlardı. Elekçiler'in köyde kaldıkları süre içersinde mutlaka köy halkının tavuk, kaz, veya hindilerinden kayıplar olurdu.


...Köy halkının her türlü ev işlerinde kullandıkları bakır kapları kalaylayan "kalaycılar" gelirdi. Kalaycılar Köy Odasının uygun bir yerine ocaklarını kurar, ateşte erittikleri kalay ile halkın bakır kaplarına kalay kaparlardı. Bir mahallenin kalaylanacak bakır kapları bitmeden başka bir köye gitmezlerdi.


.....Kalafatlar Mahallesinde ikamet eden - bir köylünün evinde kalan - "gavur" lakaplı dişçi vardı .Köylü vatandaşların dişlerini uygun fiyata yapardı. "Gavur Dişçi" zamanında Yazıcılar Mahallemizin güney kısmında bulunan "Beşikkırı" namıyla bilinen mevkiinde gece yarılarında hareketli ışıklar görülür, anlaşılamayan konuşma sesleri gelirdi. Sabah olup da çocuklar hayvan otlatmaya gittiklerinde , arazinin muhtelif yerleri kazılmış ve kazılan yerlerin içinde kaya mezarlarının olduğuna şahit olurlardı.
..... Pilli Radyo ve Teyplerle zamanın gençleri köy halkına ücretsiz müzik ziyafeti verirlerdi. Radyo ve teyplerin pilleri ancak bir veya iki gün dayanırdı.


.....Henüz elektiriğin olmadığı dönemlerde köylü vatandaşlarımız, binek hayvanlarına sardıkları buğday ve arpalarını öğütmek için çevre köylerdeki Su Değirmenlerine giderdi. Hatta şiddetli kış mevsimlerinde suları donmayan ve "karasu" diye tarif edilen suların çalıştırdığı değirmenler tercih edilirdi.


.....Köylülerimizin tarımda kullandıkları kağnı, karasabandüven, boyunduruk, yaba, tırmık, anadut gibi çeşitli tarım aletlerini yapan ve çevre yörelere nam salmış harikulade ustalar vardı. Bu ustalarımızın elleri o kadar maharetliydi ki; onlardan başkaları, bunları bırakın yapmayı, tamiratını da beceremezlerdi.


....Kandil Geceleri, Üç Ayların ilk günü gibi mübarek gün ve gecelerde akşam namazından sonra Köy Odasında topluca yemek yenirdi. Her ev sakininden bir veya iki kişi kendi yemeklerini getirmek suretiyle katılırdı. Sofrada en baş yemek "helva "idi. Yan sofradaki komşular bir yan taraftaki sofranın helvasını kimseye çaktırmadan alma ve kendi sofrasına koyma gayreti içine girerdi. Yemek esnasında türlü şakalaşmalar yaplırdı. Hatta ceket ceplerine dolma bırakmakta bu şakalardan biriydi. Yemek sonrası kalan malzemeler eşit şekilde komşuların yemek tepsilerine bırakılrdı.


.....Ovacık ve köylerinden Karabük istikametine çalışan tüm arabalar - henüz çay yolu yokken - köyümüzden geçerdi. Şehir merkezine gidecek vatandaşlarımız, Ovacık, Boyalı ve Ganibeylerden gelen dolmuşlara binmek için daha güneş doğmadan Çavuşlar Köyü Akyazı mevkiinden geçecek olan araçların far ışıklarını gözlerdi.


..... Tüm Mahalle ve Çevre Köylülerinin katıldığı sürek avları yapılırdı. Bu avlarda genellikle domuz avlanırdı. Domuzu vuran köylülerimiz kuyruklarını kesip, şehirdeki bir resmi merciiden domuz kuyruğu başına bir miktar mermi alırdı.


.....Elikler Mahallesinden Muharrem, tüm mahallelerdeki düğün, dernek ve bayram gibi büyük merasimlerde çay işlerine bakardı. Çay işleri ondan sorulurdu. Bazen de mevsimine göre kanlıca mantarı, aluç, armut veya aşlak (meyve fidanı) getirir, köy halkına satardı.


.....Henüz köy veya mahalle camiilerine resmi kadrolu imamların verilmediği yıllarda sözü dinlenen bir kaç köylü atlara binerek yakın veya uzak köylere giderek, imamalık yapabilecek selahiyette olan "yerel imamları"köyde imamlık yapmaya ikna ederdi. Müddeti belli olmayan imamlık vazifesi esnasında köy çocukları da hocaefendiden ders alırlardı. Köy Odasında kalan yerel imamların yakacak ve yiyecek ihtiyaçları köy halkı tarafından karşılanırdı. Sırasıyla halk köy adasına üç öğün yemek çıkarırdı. Bunu fırsat bilen bazı uyanık köylüler de imama eşlik etme bahanesine bedavadan karnını doyururdu.


.....Her mahallenin bir futbol takımı vardı. Hatta bizim mahalle olan Yazıcılar Mahallesinin askerliğini yapmamış gençlerden oluşan "Genç Takımı" ve askerliğini yapanlardan oluşan "İhtiyar Takımı" olmak üzere iki takımı vardı. Tabi ki buna önderlik eden Mahalle Camimize yeni atanan Bilal ÖZEN Hocaydı. İkindi namazını kılan tüm cemaat, köyün kenar arazilerinde kendi imkanlarımızla yaptığımız sahalara top koşturmaya aşk ve şevkle giderdi. Bilal ÖZEN Hocaefendi zamanında Mahalle Camimizde, mahallemiz yirmi hane olmasına rağmen kırk-kırkbeş kişilik cemaat olurdu.


.....Toprak ve saman belli bir oranda suyla karıştırılarak harç yapılr ve bunlardan Kerpiç Tuğlalar imal edilirdi. Kerpiç Tuğlaların belli ölçülerde imal edilebilmesi için tahtadan kalıplar kullanılırdı. Bu tahta kalıplar düz bir zemine yerleştirilir, üzerlerine toprak harç dökülür, üst kısmı düzlenerek kurumaya bırakılırdı. Şekli bozulmayacak kadar kurumuş olan kerpiç tuğlanın kalıbı hemen bir sonraki işlemde kullanılmak üzere tuğlaya zarar vermeden alınır ve bir sonraki işlemde kullanılrdı. Düz zemin üzerine yeteri kadar dökülen kerpiç tuğlalar gözlem altında olmak şartıyla kurumata terkedilirdi. Kuruyan tuğlalar köylü vatandaşlarımızın her türlü duvar ve yapı işlerinin vazgeçilmez elemanlarıydı.


..... Evlerde süpürgeler imal edilirdi. Bahçelerde ekilen ve yetiştirilen süpürge otlarından süpürgeler yapılırdı. Güz Mevsiminde toplalan süpürge otları kurumaya bırakılır, kuruyan bu süpürge otları süpürge imalatını bilen yaşlı bir kadın tarafından kendi alet ve edevatlarıyla kimin ihtiyacı varsa o evde imalatına başlanır ve imalat tamamlanıncaya kadar o evde misafir kalırdı.


....Merkez mahallemizde yatılı Kur'an Kursu vardı. Kursumuzda eğitim gören seksen (80) kadar çocukların her türlü gıda ihtiyaçları çevre köylüler tarafından karşılanırdı. Öğrencilerimiz kendi köy halkının çocukları olmayıp uzak-yakın tüm çevre köylülerin çocuklarıydı.


....Ramazan Davulcusu yerine Ramazan Tenekecisi vardı. Kendine güvenen bir delikanlı Ramazan Ayında halkımızı teneke çalarak sahura kaldırıdı. Ramazan Ayı boyunca davul niyetine kullandığı on kiloluk zeytin yağı tenekesi vurulacak tokmak yeri kalmamış şekliyle bir daha kullanılmamak üzere çöplüğe atılırdı. Ve yapılan bu Ramazan Tenekeciliği işinden delikanlımız ücretini de alırdı.


....."Ören Suyu" adıyla bilinen Merkez Hocalar Mahallesindeki çamaşırlığın suyu, yaz mevsimi boyunca bağ ve bahçe sulamak amacıyla Demirciler ve Yazıcılar Mahallesine ulaşırdı. Köylülerimiz "Ören Suyu" ile bahçelerindeki sebze ve meyvelerini sularlardı.


..... Henüz sağlık hizmetlerinin pek fazla gelişmediği dönemlerde "İğneci Ali" lakabıyla meşhur olan bir abimiz, askerlik vazifesi sırasında öğrendiği mesleği köyümüzde tatbik ettirmişti. Köyümüzde doktor ve hemşire olmadığından hastane muayenesi sonucunda doktorun yazdığı iğneleri köylülerimiz rahatca "İğneci Ali" vasıtasıyla vurulurlardı. Kocaman bir metal kabı olan iğne, her işlem öncesi suda kaynatılırdı. Tüm hastalara aynı işlem uygulanır ve aynı enjektör (iğne) kulanılırdı.


.....Köyümüzden şehir merkezine her sabah iki adet duraklı minibüs (dolmuş) çalışırdı. Bununla beraber şahısların çalıştırdığı Kardemir A.Ş.'nin servis aracı da vardiya saatlerinde yolcu taşıma gayretine girerdi. Cuma günlerine mahsus olmak şartıyla Cuma Namazı öncesi ve sonrasında da köy ile şehir merkezi arasında ek servisler çalışırdı. Dolmuş sahipleri ve Kardemir A.Ş.'nin servisi arasında yolcu kapma yarışı vardı.


Editörün Notu: Yaşımın yettiği, aklımın erdiği kadarıyla bilebildiğim ve hatırlayabildiklerimi nostalji babında yazmaya çalıştım. Şayet sizin de bildikleriniz, hatırladıklarınız varsa lütfen iletmenizi istirham ediyorum.


Uzay Çağı Öyküleri

2010-2011

Mehmet İNCİ

Pendik / İstanbul

https://youtu.be/1zHzLK_ZR9M 

1 yorum:

  1. https://youtu.be/1zHzLK_ZR9M (Gurbetten Sılaya Sıladan Gurbete) ' izleyebilirsiniz.

    YanıtlaSil