19 Aralık 2022

YAKLAŞAN BİR BAYRAM’IN HATIRLATTIKLARI

   


   Bir bayrama daha yaklaşmaktayız. Rabbim milletimiz ve memleketimiz hakkında hayırlara vesile kılsın.

   Hafızamda eski bayramlar canlandı. Karabük İli Bürnük Köyü Merkez Cami'inde kıldığımız Bayram Namazı ve bayramlaşma sonrası merhum Yakub ARMUTÇU yüksek bir yere çıkarak mahallelere göre bayramlaşma sırasını ilan ederdi. Şimdi bana tekrar Yakup ARMUTÇU ‘yu getirebilir misiniz?

    Bayram günleri ve sırası ilan edilirken Saka’nın İrfan, -“Bayram Kışla’da bu sene. Bayram Ecceler’de” diyerek Hasad Mevsimi nedeniyle bayramın yapılamayacağını ima ederdi. Şimdi bana bayram günleri ilan edilirken araya girip laf atan Saka’nın İrfan'ı bulabilir misiniz?

    Mahallelerle bayramlaşmak için gittiğimizde bayramcı almayan hane kalmasın diye hassas davranılırdı. Şimdi bana bayramlaşma esnasında boş kalmayan haneleri gösterebilir misiniz?

    Özellikle köyümüzün Kalafatlar Mahallesinde güreşler yapılırdı. Herkes harmanda güreşleri izlemek için yerlerini alırdı. Merhum Hüseyin KÖSE ile yine merhum Salih YAZICI abilerimizin güreşlerini izlerdik. Şimdi bana merhum güreşçi abilerimizi getirebilir misiniz?

    Öğle vakti Kayadibi Mahallesinde, ikindi vakti de Kalafatlar Mahallesinde bayramlaşma olurdu. Şimdi bana Kayadibi Mahallesine bayramlaşmak için çıkan komşularımızı gösterebilir misiniz?

    Bayram günleri sabah, öğle öncesi ve sonrası köyümüzden şehre dolmuş seferleri yapılırdı. Yolcuların çoğu ayakta giderlerdi. Şimdi bana köyden şehre, şehirden köye çalışan dolmuşları ve onların aziz yolcularını bulabilir misiniz?

    Deli Hasan lakabıyla tanınan merhum bakkal Mehmet ÖZEN Bayram Namazı sonrası Merkez Cami önünde şeker ve kolonya sergisi yaparak köylülerin ihtiyacını karşılardı. Şimdi bana bakkal Mehmet Efendiyi bulabilir misiniz?

    Cami önündeki şeker sergisinden aldığımız şekerlerin tadına bakarak yaya halde kendi mahallemize vardığımızda köylü çocukları, babalarını taa yolun başında karşılarlar, ellerini öptükleri büyüklerinden şeker ikramlarını alırlardı. Şimdi bana şeker toplamak için yolları arşınlayan çocukları bulabilir misiniz?

    Bulabilir iseniz ne mutlu size... 

 Tabi ki bulamayız. Her şey yaşanmışlıklarıyla hafızamızdaki derinliklerde saklı.

    Hepimize hayırlı bayramlar.



    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    30/07/2020

    Pendik. İstanbul







15 Aralık 2022

NE ŞANGIRDAMALI NE BİYİN. BEN HİÇ ŞANGIRDAMAN.

 


   Arazilerinde genellikle çam, meşe, ardıç, kuzey yakalarında ise yer yer gürgen ağaçlarının olduğu, yerleşim yerlerinin yamaçlarda oluşturulup, düz yazı ve ovaların tarıma, bostanlara bırakıldığı, ilkokullarında sabahlı-öğlenli eğitim yapıldığı, sabah akşam köyden şehre, şehirden köye dolmuşların sefer yaptığı, yaşlıların hürmet, çocukların şefkat gördüğü bir Anadolu köyü.

    Komşu iki ailenin evleri ile evlerinin içinde bulunduğu geniş avluya sahip bahçeleri de komşudur. Alt giriş katta tavukların kümesleri ve büyükbaş hayvanların ahırlarının bulunduğu, üst katında ise aile fertlerinin oturduğu kerpiç duvarlı evlerde pişen yemeklerin kokuları komşu evlere ışık hızından da daha hızlı ulaşmaktadır.

    Komşu evlerin yaşlı teyzeleri kendi evlerinin önlerinde bir takım köy işleri ile meşgul olmaktadır. Bir teyzemiz bahçesinde özgürce gezen tavuklarına yem vermek için, köyde herkesin seslendiği ortak bir dil ile seslenmektedir.

    -Gel bülü bülü. Gel bülü bülü. Bülü büüülüüüüüüüü..

    Bu seslenmeden rahatsız olan diğer komşu teyze kendi kendine şöyle seslenmektedir.

    -Ne şangırdamalı ne biyin. Ben hiç şangırdaman.



    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    24/05/2021

    Karabük.



14 Aralık 2022

EKMEK EVİ NE DEMEK BABA?

 


   Yaz Tatilinde ailesiyle beraber dedesinin yaşadığı köylerine gitmişti Kerem. “Orada bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de , görmesek de o köy bizim köyümüzdür” sözünü düstur edinen Keremin babası, büyükşehirlerde doğup büyüyen çocuklarının, kedi doğup büyüdüğü toprakları tanımları ve hafızalarına yazmaları için her yaz mevsiminde köyüne gidiyordu.

    Yine böyle bir yaz mevsiminde ailesiyle beraber köylerindeydi Kerem. Doğup büyüdüğü büyükşehir ile babasının köyünü kendi hafızasında mukayese etmeye çalışıyordu. Köy ne kadar sessizdi. Trafik gürültüsü, insan kalabalığı ve sanayi gürültüsü yoktu. Uzaklardan bir yerlerden köylülerin kendi aralarında avaz avaz konuşmaları, horoz sesleri, rüzgarın uğultusu, aşağıdaki derenin çağlayışı vardı sadece. Keşke hep burada kalsam diye geçirdi içinden.

    Dedesi evin avlusunda tamirat işiyle uğraşmaktaydı. Kerem’in bilmediği, ne olduğu hakkında zihninde gel-gitler yaşadığı bir tamirat. Uzun sopa gibi bir ağaç, tarağa benzer bir düzeneğin ortasında birleşiyor. Nereden bilsin ki bunun tırmık olduğunu ve tarım işlerinde kullanıldığını?

    Dedesine o an için bir bıçak lazım olur.

    -Hadi koçum, der dedesi. Koş. Ekmek evinden bir bıçak kap gel.

    -Ekmek evi mi? der Kerem.

    -Evet koçum. Ekmek evi. Eve çık. Babaannenden iste. Sana bıçağı versin. Kap gel.

    Kerem, zihninde ekmek evi, ekmek evi diye diye biraz ötede bahçede çalışan babasının yanına gider. Babasına, dedesinin bıçak istediğini, ekmek evinden getirmesini istediğini anlatarak şöyle sorar:

    -Ekmek Evi ne demek baba?



    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    19/07/2020

    Pendik. İstanbul

12 Aralık 2022

İŞE GİDECEKLER YEMEĞE BUYURSUN

    


    Yıllar önce idi. Henüz gençlik çağımızın ilk merdivenlerine yeni adımlarımızı attığımız 1979-1980’ li yıllar. Köylerimizde düğün, mevlit veya cenaze merasimleri olduğunda büyüklerimizle beraber onlara eşlik ederek vasıta aramaksızın katılmaya çalışırdık. Ve böylece ilk defa köyümüzden çıkmış olur ve komşu köyleri tanıma fırsatı bulurduk.

    Yine böyle bir merasime akranlarımızla beraber iştirak etmiştik. Köy Camisinde merasim devam ederken caminin giriş kapısı önünden içeriye doğru gür sesli bir köylümüzün seslenişi hala zihnimde varlığını sürdürüyor.

    -‘’Karabük Demir Çelik Fabrikasına işe gidecekler arkadaşlarımız yemeğe buyursun’’



    01/02/2019

    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    Pendik. İstanbul



7 Aralık 2022

KADIBAŞI KABAĞI

    

 


        Gurbetteki çocuklarına kışlık erzak gönderen babaanne telefonu açan torunuyla konuşmaktadır:

    - ‘Oğlum. Annene söyle. Kabakları soğuk yerlere, betonlara falan bırakmasın. Yoksa hemen çürür. E mi güzel torunum’ diye tembih eder.

    Evin genç annesi birkaç gün önce köyden gelen kışlık kabakların yanına varır ve aklından kabak tatlısı yapma fikri geçer.

    Önce bir tane alır ve kolayca kesip parçalara ayırır. Kabak pişmeye hazırdır. Hazır başlamışken küçük olanlardan bir tane daha kesip hazırlamak ister. O da ne. İkinci olarak kesmeye çalıştığı kabak bir öncekine göre hem kesmesi zor, hem de doğraması. Halbuki bir önce kestiği hiç bu kadar zor olmamıştı. Neden kesmeye çalıştığı ikinci kabak elini, kolunu yormuştu? Eşine seslenir:

    -Efendi. Bu kabak neden bu kadar sert? Keserken elim kolum ağrıdı.

    -Hanım, der eşi.

    - O ikinci kesmeye çalıştığın kabak, Kadıbaşı Kabağı.

    Sahi. Kadıbaşı Kabağı sert mi olur?





    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    29/12/2020

    Pendik. İstanbul







6 Aralık 2022

EMANET İŞÇİLERİ SERVİSE BİNEMEZ


       Uzun kış gecelerinde yaşlı amcalarımız köy odasında sıcacık sobanın etrafında çaylarını yudumlarken anlatmışlardı.

    1970’li yıllar. Karabük Demir–Çelik Fabrikası kadrolu işçileri için, yine kadrolu şoför ile köyümüze sabah, öğle ve gece olmak üzere günde üçer kez servis göndermektedir. Tabi ki işçiler Demir -Çelik Fabrikasının kadrolu elemanlarıdır. Fabrika kadrolu personel ile beraber Taşeron Personel de çalıştırmaktadır. Köyümüz gençleri olan fabrikanın taşeron işçileri, köye ulaşım için fabrika servisinden yararlanmak isterler ve bu amaçla servise binerler. Servis içerisinde bir atışma başlar. Köyümüzün kadrolu işçileri taşeron işçilerin servise binme hakkı olmadığını söyleyerek araçtan indirmek isterler. O Zemheri kışında yolun yarısında, köye ulaşmaya çalışan servis aracı durur ve kapılar açılır. Kadrolu bir işçi kendi köyünden olan, bahçede, bağda komşu olan, aynı Köy Mescidinde beraberce namaz kıldıkları komşusunu taşeron işçi diye kolundan tuttuğu gibi servisten aşağıya indirir. Genç delikanlı çaresizdir. İner inmez kar suyundan ayakları ıslanır. Tam o esnada bir yiğit çıkar. Haksızlığa, adaletsizliğe, adam kayırmaya meydan okuyarak:

    -Yahu siz de hiç utanma, arlanma yok mudur? Der.

    Ve derhal servisten aşağıya ,iner, ön kapıdan indirilen köylüsü taşeron işçiyi tekrar arka kapıdan araca bindirir.

    Rabbim o yiğitten razı olsun.



    Mehmet İNCİ

    Uzay Çağı Öyküleri

    19/01/2021

    Pendik. İstanbul





Eee...DÖNÜŞ NE ZAMAN?

  


  1997 yılından beri İstanbul’da ikamet ediyorum. Geçen Şubat Tatilinde çoluk-çocuk Sıla Turu yapma arzu ve hevesiyle köyümüze gitmiştik. Hem anne-baba ve büyüklerimizi ziyaret, hem de yüreğimizdeki sıla hasretini biraz olsun soğutmak istiyorduk.

    Sıla hasreti. Balık suyun içindeyken, hayatını idame ettirdiği suyun kıymetini, değerini, pahasını bilemez derler. Doğup büyüdüğümüz, dağlarında, bayırlarında koşuşturduğumuz sıla topraklarını bir şekilde ardımızda bırakarak Gurbet Ellerde hayat mücadelesi vermek zorunda kaldığımızdan, yüreğimizdeki sıla hasreti hiç bitmek bilmiyordu.

    Çoluk-çocuk yolculuk halindeyken her bir birey kendi iç dünyasında sıla ile ilgili türlü türlü hülyalara dalıyorduk. İstanbul-Karabük arasındaki şehirler arası yolu henüz bitirmiş, köy ayrımı yoluna yeni girmiştik. İleride yolun sağında köyümüzün diğer mahallesinden bir tanıdık bekliyordu. Sanırım köye çıkmak için vasıta bekliyordu. Şubat ayının o soğuğunda yolda kalmasın diye o uzun yol yorgunluğuna rağmen köylümüzü aracımıza alarak kalan yola devam ediyorduk. Köyümüzden bir halktı kendisi. Biz onu tanıyor, o da bizi tanıyordu.

    Köye kalan o kısacık zaman zarfında kısa konuşmalar yapıyorduk. Ne var, ne yok gibi. Henüz daha köye ulaşmamıştık. Bizler misafir, yolcumuz ise ev sahibi konumundaydı. Derken şöyle bir soruya muhatap olduk.

    -Eeee. Dönüş ne zaman?

    (Hayırdır abim. Anlayamadım)



Mehmet İNCİ

Uzay Çağı Öyküleri

22/05/2022

Pendik. İstanbul

5 Aralık 2022

OH OH!.. HEP BİZİM TAVUKLAR MI ÖLECEK ?



   Karabük Demir-Çelik Fabrikasının köyümüz Bürnük’e kadar günde üçer defa personel servis taşımacılığı yaptığı, köy okulumuzda öğrenci sesleriyle kuş seslerinin beraberce şarkı söylediği, uzun kış gecelerinde yirmi hanelik mahallemizde Yatsı Namazında kırk kişinin beraberce cemaatle namaz kıldığı, namaz sonrasında mescide bitişik Köy Odası odun sobasının sıcacık ikliminde çay sohbetlerinin yapıldığı zamanlar.

    Halil Efendi mahallenin üst kısmındaki evinden çıkarak Öğle Namazını cemaatle kılmak için mahalle mescidine gider. Köy odasındaki sıcacık sobanın etrafında sohbet ederek ısınmaya çalışan köylülere selam verir ve uygun bir yere oturur. Henüz namaz vakti gelmemiştir. Köylüler kümes hayvanları olan tavuklarda bir hastalık peydah olduğunu, her gün birer tavuklarının öldüğünü anlatmaktadır. Halil Efendi de oturduğu sedirden söze girerek kendi tavuklarında da böyle bir hastalık olduğu, bir kümes dolusu tavuktan sadece birkaç tane kaldığını ifade ederken, onları sessiz sedasız dinleyen Deliya’nın Mehmet Amca sözü alır ve şöyle der:

    -Oh oh!..Biraz de sizin tavuklarınız ölsün. Hep bizim tavuklar mı ölecek?


Mehmet İNCİ

Uzay Çağı Öyküleri

04/02/2021

Pendik. İstanbul