24 Kasım 2022

"BAK UYUMUŞSUN. GÖZLERİN KIZARMIŞ

       Hulusi Bey kentin sayılı müteahhitlerindendir. Oldukça varlıklıdır. Elit Tabakanın oturdukları konakların, villaların ve sitelerin mimarıdır. Şehrin yöneticileri tarafından sevilmekte, el üstünde tutulmakla beraber, ülkenin idarecileri tarafından da ayrıcalıklı kılınmıştır.

    Müteahhit Hulusi Bey zaman zaman inşaatlarını gezmekte, işleri yerinde denetlemekte, elemanlarının durumları, çalışma koşulları ve iaşeleri hakkında bire bir bilgi almaktadır. Alt tabakadaki idarecileri atlatarak bizzat işçilerin dertlerini dinlediği için inşaat ameleleri tarafından "Hulusi Baba" olarak adlandırılmaktadır.


          İki göz odalı kerpiç evde çoluk- çocuklarıyla mutlu bir hayat sürmeye çalışan site inşaatının gece bekçisi Bekir, Hulusi Beyi merak etmektedir. "Mesai saatlerinde bir gelse de keşke, bazı olumsuz meseleleri kendisine anlatabilsem" diye içinden geçirmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle her akşam güneş batmadan evlad-ı iyalinin rızkını helalinden kazanabilmek için Hulusi Beyin insaatlarına gece bekçiliğine gitmektedir. O küçücük nöbet kulübesi rızık kapısıdır onun için.


          Günlerden bir gün gece mesaisi esnasında canı çay içmek ister. Çandanlığı piknik tüpüne koyar. O da ne? Piknik Tüpü bitmiştir. Şehir dışında olduğundan değiştirme imkanı da yoktur. İnşaatın atık kerestelerini de yakmaya kıyamaz. "Bu gece de çay içmesem ölmem ya" diye düşünür. Derken şiddetli bir rüzgâr esmeye başlar. Ardından damlaları vücudu kurşun gibi delen şiddetli mi şiddetli bir yağmur gelir. Rüzgarla beraber dans eden yağmur, nöbet kulübesi camından ve kapısının altından içeriye girer. Bekçi Bekir ıslanmıştır. Üşümeye başlar. Titremektedir. Isıtıcıyı açıp ısınmak ister. Yağmurdan telleri ıslanan soba, inşaatı karanlıkta bırakır. İnşaatın tüm sigortalar atmıştır. Site inşaatı tamamıyla karanlığa bürünmüştür. Bekçi Bekir tedirgindir. Piknik tüpü bitmiş, çay içememiş. Yağmur nedeniyle soba ıslandığından yanmamış. Üstüne üstelik koskoca inşaat karanlıkta kalmıştır.


-"Rabbim ne olur yardım elini uzatıver" diye yakarmaktadır. Zaman durmuştur artık. Açlık, yorgunluk ve iliklerini donduran şiddetli soğukla boğuşmaktadır. "Sabah olmalı, güneş doğmalı ve bu ızdırap bitmeli, o sıcacık kerpiç duvarlı evimim mesrur odasına bir an evvel kavuşmalıyım" diye düşünürken insaatlara doğru bir arabanın yaklaştığını farkeder. Küçük el fenerini alarak nöbet yerinden ayrılır. Araca doğru ilerler. O da ne?. Araçtan inen Hulusi Bey değil mi?. Kendi kendine "Rabbim tam da zamanında gönderdin" der. Niyeti sabahlara kadar yaşadığı işkence dolu saatleri Hulusi Beye anlatmaktır.


        Hulusi Bey aracından iner. Açık kalan araç farları sayesinde Bekçi Bekir'in yüzünü tamamen net bir şekilde görebilmektedir. Bekçi Bekir yutkunarak söze başlamak ister. Lakin Müteahhit Hulusi Bey daha erken davranır. Bekçi Bekir'in hiç beklemediği bir ses tonu eşliğinde söze başlar.


        -"Bak uyumuşsun. Gözlerin kızarmış".



8 Ekim 2015

Pendik. Istanbul

Mehmet İNCİ

Uzay Çağı Öyküleri 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder