Çeşmeden su, harmandan ot-saman taşıyan köylü kadınların, arazilere yayılmış tavukların ve akşam köye dönen hayvanların arasından kayarak arabalara binmeye çalışıyorduk. Biz arabayı iki kişi kullanıyorduk ve bu yüzden olsa gerek biraz hırpalanmıştı. Zaman zaman ufak tefek tamiratlar yapmaya çalışıyorduk. Uzun saçlı köylü genç abilerimiz ise İspanyol paçalı pantolon ve topuklarına basılmış uzun uçlu siyah ayakkabılarla köy meydanında dolaşmaktaydılar. Açık pencere ve evlerin balkon tipi çıkmalarından 70’li yıllara has elem, keder, ayrılık ve hicran yüklü şarkı-türküler pilli teyp vasıtasıyla köy atmosferine yükselmekteydi.
Derken bizden sekiz - on yaş büyük İspanyol paçalı bir abimiz yanımıza yaklaşarak kendince tahta arabamızın sağlamlığını kontrol etmek ister. Gözümüz gibi sakındığımız, köy ortamı için dünyanın en kıymetli oyuncağımızı korumak ve kollamak zorundaydık. Arabamıza sarılıyor, kucaklayıp uzaklara götürmeye çalışıyorduk. O ise durmaksızın ısrar ediyor, kendini deneme sonrası keyifle gülmeye hazırlıyordu sanki. Yaşıtları olan diğer köylü gençlere de hitaben arabamızın çok sağlam olduğunu ve kesinlikle kırılmayacağını iddia ediyordu. Zaten arabamızı imkansızlıklar içerisinde yapmıştık ve bu imkansızlıklar içerisinde yaptığımız arabamızı koruyup kollamalıydık. Şayet bir şekilde başına bir haller gelirse tekrar yeniden yapma gücümüz ve kuvvetimiz yoktu. Ne etsek, ne eylesek engel olamadık İspanyol paçalı abimize. Bir hışımla, büyük bir güç kuvvet uygulayarak arabamızı elimizden aldı ve taşlı topraklı zemine set bir şekilde bırakıverdi. Onun bu sert bırakması ile kalbimiz sanki yerinden söküldü. Dünya durmuş, akan nehirler akmaz olmuş, yeryüzüne hayat veren meltem rüzgarları kesilmişti sanki. Elimiz ayağımız titremekteydi. Artık karşı koyma, engel olma durumu kalmamıştı. Zıplayarak sert bir hareket ile zemine bıraktığı tahta arabamızın üzerine çıktı ve hemen sonrası gözümüzden bile sakındığımız tahta arabamız paramparça oldu. Keyif ve kahkahayla gülmeye başlayan köyümüzün delikanlısı diğer arkadaşlarına şöyle sesleniyordu.
-Sandığım kadar da sağlam değilmiş be...
24/11/2024
Mehmet İNCİ
Uzay Çağı Öyküleri
Pendik/İstanbul